Tam iki kez kalkıp cümbür cemaat gezdiğimiz HİNT OKYANUSU’nda SEYŞELLER adaları her zaman aklımızda. Bizlerde unutulmaz anılar bıraktı.
HAYALİMİZİN CENNET TROPİKAL ADALARI SEYŞELLER
Biz yorgun hekimler için huzur veren tatillerin önemi çok büyük. Koşuşturmalara ara verip bir tropikal adada stres atmayı kim istemez? Evet, evet, cennet gibi bir tropikal adada. İşte bu.
Ben ideal özelliklere sahip tropikal ada araştırıp durdum yıllarca. Bu ideal ada tropikal bir ada olmalı, ekvatora çok yakın. Tabii yemyeşil bir doğa, pırıl pırıl bir gökyüzü, turkuaz bir denizi olmalı ve harika plajlarla gelenleri mest etmeli. Bu tropikal cennette mümkünse yılan, çıyan, tehlikeli hayvan olmasa iyi olur. Tertemiz, pırıl pırıl olsun, yerlerde 0 çöp, içilen sular musluktan. Sıtmadır, tifodur, sinek ve böcek sokmasıdır; tatil ile aramıza girecek hastalık/tıbbbi sorun yaşatma ihtimali olmasın. Siklonlar, fırtınalar, kasırgalar bu adaya asla uğramasın. Bu ada tüm dünyada eşi benzeri olmayan bir flora ve faunaya sahip olsun, benzersiz hayvanlar ve bitkiler. Tropikal adamız çok da büyük olmasın, yormasın, çevresinde de yine küçük adalar olsun. Ve bu tropikal adada siyasi çekişmeler, acılarla dolu bir tarih, kölelik, toplum içinde büyük refah farklılıkları olmasın, ada halkı, müreffeh, eğitimli, işinde gücünde eşit vatandaşlar olsun. Önce korsanlar sonra mutlu insanlar yerleşmiş olsun. Tabii bu adaya İstanbul’umuzdan direkt uçuş olsun, tropikal ada gezimiz bir servete mal olmasın. İşte ütopya. Sanki tüm bu kriterleri tutturmak imkansız mı derken, arayan bulur misali hedef noktamızı bulduk : SEYŞELLER.
Bu evrende en güzel kaçış adalaradır, hele tüm kıtalara uzak adalar en büyük kaçış. Hawaii adaları ve Seyşeller, hiç bir kıtaya yakın olmayan çok izole 2 dünya bölgesi. Hawaii çok uzak ama inanın Seyşeller’e kaçmak oldukça kolay. Ben Kasım 2016 ve Ekim 2017’de 2 kez Seyşellere samimi arkadaşlarımla gittim.
Seyşeller nerede? Hint Okyanusu’nda 115 adadan oluşan bir takımada ki sadece 3 adada nüfüsun neredeyse tamamı yaşar, bu adalar baş ada Mahe, Praslin ve La Digue’dir. Seyşeller Hint okyanusunun merkezine yakın, tüm kıtalara, Afrika’ya, Asya’ya uzaktır. Coğrafi olarak Afrika kıtasına aittir ve 95.000 nüfusu ve 459 km2 alanı ile Afrika’nın en küçük bağımsız ülkesidir. Coğrafi olduğu kadar yaşam kalitesi ile de ana kıtadan ayrışır, kıtanın kişi başı milli geliri en yüksek ülkesidir. Seyşeller’de siyasi çekişme, açlık, fakirlik, salgınlar, cinayetler, trajediler hiç yaşanmaz. Cennetin bire bir tanımıdır.
Seyşeller takımadalarına seyahat planladığınızda, tüm okuduğunuz broşürler adanın bir balayı geçirme noktası olduğuna işaret eder. Her uygun noktada çok lüks oteller sadece balayı çiftlerini bekler gibidir. Bu ideal tropikal gezi noktası ile gezgin arasına bu balayı kavramı girer. Ama girmesin, tamam Seyşeller’de turist otobüsleri ve turist grupları görmezsiniz, gerçekten buraya gelen çoğunluk çiftlerdir, sevgililerdir, yeni evlilerdir ama kolaylıkla bir grup arkadaş da Seyşeller’i ziyaret edebilir. Bulunması gereken çare, merkez ada Mahe’de arkadaş grubunuzu kabul edecek, hesaplı, bir servet ödemeyi gerektirmeyen, havalimanı transferinizin, merkez adayı gezmenizin, adalararası feribot seyahatinizin organizasyonunu da üstlenecek bir aile pansiyon işletmesi bulmaktır. Bizim çam kokulu Ölü Deniz pansiyonlarımız gibi pansiyonlar merkez adada var ve inanın bu pansiyonlarda konaklamak, başta imkansiz gibi görünen Seyşeller seyahatinizi gerçekleştirilir kılıyor.
Evet, Seyşeller merkez adada pansiyonunuzu ayarladınız, THY’den uçak biletinizi aldınız; belki de mil puan kullandınız. Ve bingo. Dünyanın belki de en ideal tropikal adası size sadece 8 saat uzakta oley. Uçağınız direkt güneye uçup Mısır ve Sudan üzerinden geçip doğuya, Hint Okyanusuna kıvrılacaktır. Okyanusun ortasında özlemle aradığınız adaya yaklaştığınızda uçağın küçücük adaya inişini uçak penceresinden izlemek müthiştir. Uçak okyanus sularına çok yaklaşıp karaya ulaşır ve birden tropikal ağaçlar göze çarpar. Seyşeller takımadalarının baş adası Mahe’deki başkent Viktorya’ya hoşgeldiniz. Her zaman güler yüzlü, tertemiz, güzel giyimli medeni Seyşelliler sizi karşılar, Türklerden vize vb de istenmez, oh mis. Bavullarınızı alınca pansiyonunuzun çalışanları sizi karşılar. Adanın, bizim Kemer-Belek plajlarına andıran en önemli plajı olan Beau Vallon’a çok yakındır pansiyonunuz muhtemelen. Güzel Valon, Güzel Belçikalı anlamındaki bu plaj, mercan resifleri içermeyen ve böylece derinleşen bir plajda yüzmek isteyenlerinin gözdesi, harika bir plajdır ( ). Pansiyonunuza muhtemelen sabah erkenden ulaşırsınız, bavulları bırakıp hemmen kendinizi plaja atarsınız. Tropikal sulara atlayıp yüzmek, hele ki Türkiyemiz kışı yaşamakta ise o an, müthiş bir duygudur. Eğer o an hafif bir yağmur çiseliyorsa ki bu plaj bölgesinde hafif yağmur geçişleri sıktır, sıcak tropikal sularda yağmur yağarken yüzmenin hazzı farklıdır oley. Bu sık hafif yağmur geçişlerinin nedeni yakınlardaki tropikal yağmur ormanıdır, Mahe adasının beşte birini kaplayan milli park, bu ormandan oluşur.
Seyşeller takım adaları granit kayalıkların üzerinde yükselirler ve bu kahverengimsi renkteki kayalar, mevcut toprakların yüzde seksenini oluşturan tropikal ormanlarla birlikte dünyada eşi benzeri olmayan bir büyülü görüntüye imza atarlar.
Seyşeller’e uçaklar sabah erken inerler, pansiyonuna ulaşıp plajda yüzen gezginin daha ilk günde bile çevre gezileri için vakti vardır. İşte daha ilk günden merkez ada Mahe’yi keşfedelim oley. İlk hedef, tüm Seyşeller’in en büyük yerleşimi olan Viktorya kasabası olsun. Tüm Seyşeller nüfusunun üçte birini barındıran, 30.000 nüfüslu bu kasaba , dünyanın en küçük başkent yerleşimlerinden biridir. Kasabanın tam ortasında 1903’de Seyşeller’in direkt Londra’dan yönetilmeye başlanması şerefine dikilmiş insana komik gelen bir saat kulesi dikkat çeker, Londra’daki bir saat kulesinin taklididir. Meyve-sebze-balık satılan adanın ana pazar yeri oldukça fotojeniktir, İngiliz İmparatorluğu döneminde adaya çalışmaya gelen Hintliler için inşa edilmiş Hint tapınağı da. 1770’li yıllara kadar sadece korsanların uğradığı Seyşeller adalarına önce Fransızlar, 1814 tarihinden sonra da İngilizler yerleşmiştir. Öncelik Fransızlarda olduğu için Seyşeller ismi dahil hemen hemen her isim Fransızca kökenlidir burada. Çağdaş Seyşelliler genellikle köle torunlarıdır. Ama ne köle torunları, eşit vatandaşlar olarak Afrika koşullarında en iyi koşullarda yaşayıp giderler turizm sektörü ve balıkçılık faaliyetleri ile. Fransız mimarisi ile katolik katedral, asıl etkiyi göstermiş olan Fransız mimariyi yansıtır. Doğal Tarih Müzesi de güzeldir, ilerleyen sayfalarda uzun uzun anlatacağımız dünyanın en büyük tohumu coco de mer ile ilgili ilk bilgiler burada alınır.
Mahe adasında başkent Viktorya’dan sonra 2. en önemli gezi noktası Morne Seychellois Milli Parkı’dır. Bu parka girildiğinde tropikal yağmur ormanına girilmiş olur. Burada 19. yüzyılda köle çocukları için açılmış bir okulun kalıntılarının bulunduğu saha, nefis panaromalar sunar. Ayrıca çay üretimi de vardır bu milli parkta. Çay fabrikasına uğrandığında siyah çay, yeşil çay, yasemin çayı gibi pek çok çeşit çaylar ve vanilya, tarçın satın almak mümkün olur. Akşam olduğunda ise pansiyonunun terasında büyük ihtimalle balık yemekleri yenecektir. Seyşeller’de balık çoktur, özellikle ton balığı bol avlanır, ihraç edilir. (foto ) Köpek balığı ve ton balığı dahil pek çok tropikal deniz balığı harika pişirilir Seyşeller’de, biz balık pişirmeyi bilmezmişiz yahu dedirtir; her akşam balık yemeği hayal eden benim gibiler için Seyşeller cennet artı cennettir.
Sabah Seyşeller’de ilk kahvaltınıza oturduğunuzda sizi bekleyen kahvaltı tabağında muhakkak tropikal meyveler bulunur, yuppi. Ve Mahe adasındaki günlerinizde başta Beau Vallon plajı olmak üzere meşhur takamaka koyu plajı, anse intendance plajı, anse major plajı gibi birbirinden fotojenik plajlarda yüzmek ve rom fabrikasının ve koloniyal mimariye sahip evlerin ziyaret edilmesi gibi aktiviteler sizleri bekler.
Bir plaj gününde galış okullarının tekneleri ile deniz sahalarının koruma altında olduğu denizde milli parklara gidip dalmak da mutlaka deneyimlenmeli. Sayısız tropikal balıkla birlikte yüzmek gibisi yok tabii.
Plaj plaj gezerken ağaç dallarına ve gökyüzüne bakıldığında, hiç daha önce görmemiş olacağınız bir meyve yiyen yarasa cinsini kolaylıkla fark edeceksiniz. Bu çok iri yarasaların kafaları tilki kafasına benzer. Sık sık belirtelim ki Seyşeller bir cennettir ve burada 0 stres yaşayan zararsız meyve yarasaları gayet irileşmişlerdir.
Mahe adasına doyunca sıradaki diğer iki önemli adaya geçilir büyük bir heyecanla. Öncelikle La Digue ve daha sonra Praslin adasına.
LA DIGUE ADASI
Ana ada Mahe’den sonra en çok ziyaret alan, konaklanan ada olan La Digue adasına lüks bir adalararası katamaran ile seyahat ettik. La Digue adası da yemyeşil bir ada, 1-2 taksi dışında motorlu aracın bulunmadığı, herkesin her yere ya yürüyerek ya da bisiklete binerek ulaştığı, tek başına bir tatil köyü havasında bir yer. Tamamen doğal kalması istenmiş, burada sadece bir otel var ve kısıtlı sayıda pansiyon. Adayı ortalayan tek bir yol. Bu tek yolda geceleri ışıklandırma da olmadığından gece yürüyenlerin fener taşıması şart. Adaya ulaştığımızda kalacağımız 3 ayrı pansiyona, motorlu araçlar mevcut olmadığından bir öküzün çektiği tahta arabayla ulaşabildik, zavallı öküzü yormak istemeyen çoğunluğumuz yürümeyi tercih ettik. Yine tertemiz, mütevazi harika pansiyonlarımıza yerleştik. iki ya da üç tekerlekli bisitlet kiralayanlarımız bisikletle, çoğunluğumuz ise yürüyerek adayı keşfe çıktık. İlk hedefimiz tabii Anse Sorce d’Argent plajı oldu. Bu plaj dünyanın en güzel plajlarından birisi. (Foto ) İsmi de çok ilginç. “Argent”,in yani gümüşlerin, yani paranın kaynağı. Korsanların gümüş sikke dolu hazinelerinin burada olduğuna inanılmış oley. Fransızlar kalıcı olarak gelmeden önce Seyşeller’in tadını korsanlar çıkarmış gerçekten. Rengi pembeye çalan kumsalı, kıyıyı sarmalayan granit kayaları, yemyeşil ağaçları, turkuvaz renkli suları ile büyülu bir görüntü sunuyor. Bu plajda kendinizi bir kartpostalin içinde yüzermiş gibi hissediyorsunuz gerçekten. Mercan kayalıkları nedeniyle çok sığ bir plaj bu plaj, yüzmekten ziyade hamam sefası gibi. Ama öyle fotojenik ki, işte cennet bu, işte tropikal ada bu. İnsanın tek kelimeyle nefesi tutuluyor.
Bu muhteşem plajın keyfini çıkardıktan sonra dönüş yolunda ilgimizi çeken iki tarihi özellik oldu :Fransız koloniyel dönemden kalma, hindistan cevizi yağı çıkartılan bir değirmen tesisi ve büyükçe bir koloniyal mezarlık. Asırlık koloniyal mezar taşlarını okumak ilginçti.
Ve,ve, ve La Digue adası bize muhteşem bir sürpriz hazırlamıştı, dev deniz kaplumbağalarının taze filizleri yemelerini izleme keyfi.(foto , ) Dev deniz kaplumbağaları bu dünyada artık sadece Seyşeller’de ve Galapagos adalarında yaşamakta. Bu kaplumbağalar o kadar büyükler ki 400 kg ağırlığa ve 1.3 metre uzunluğa ulaşabiliyorlar. Ee tabii, Seyşeller bir cennet, burada stres 0. Güzelce serpiliyor kaplumbağalarımız, özgürce, bir düşman görmeden, korkmadan yaşıyorlar. Ve mutlu hayvanlar çok da uzun yaşıyorlar, ortalama 100 yıl. Bu dev kaplumbağalardan 100.000 adet var Seyşeller’de, en meşhurları Esmeralda imiş, bir erkek, 304 kg ağırlığında ve 170 yaşında imiş.
La Digue adası ayrıca vanilya plantasyonları ve bin bir çiçekle bezeli. Çiçek açmış vanilya çalı-ağaçlarının arasında olmak çok ama çok güzel, muhteşem çiçek kokuları ise cabası. Bu küçük adada bir de koruma altına alınmış çok küçük bir tropikal orman bölgesi var. Bu ormanda yürümek de harika. Tüm dünyada sadece burada 15 çift siyah cennet kuşu yaşamakta imiş. Biz bu kuşları göremedik, görenler oluyorsa ne mutlu onlara. Ama durun, sadece bu nadir kuşlar değil, pek çok kuş türü var Seyşeller adalarında. Kırmızı renkteki saksağan kuşları, hemen hemen her evin bahçesinde var La Digue adasında. Bizim de yanımıza gelip ekmek kırıntılarımızı alıp yediler (foto ) Bir sonraki adamız Praslin’de de siyah papağanlar cennet zevki yaşamakta. Hele çok az kişinin ziyaret edebildiği zaten ismi “Bird” olan adada milyonlarca kuş mevcutmuş.
La Digue adasına ilk gecemizde limana yakın harika bir restoranda harika bir akşam yemeği yedik, harika deniz ürünleri ve balık. Ülkemizin restoranları ile kıyaslandığında çok pahalı değildi. (foto ).Çok da mutluyduk çünkü özellikle bir Cumartesi günü geldik La Digue adasında, açık havada yıldızlar altında dans ettik, Cumartesileri ada halkının elde bira, modern müziklerle dans ettiğini biliyorduk çünkü.
La Digue adasındaki ikinci günümüzde ise o koy senin bu koy benim gezdik, yüzdük, yüzdük. Çoğunun ismi “anse”li, anse Fransızca kökenli bir kelime ve koy demek. Petite Anse, Anse Cocos, Anse Morron, Grand Anse. Adanın her yeri o kadar doğal, o kadar bakir ki. Bir koydan öbürüne geçerken insan kendini Tarzan gibi hissediyor, balta girmemiş ormanlarda yol bulmak çok eğlenceli.
La Digue adasından Praslin adasına günübirlik bir gezi yaptık üçüncü günümüzde. İki ada birbirine o kadar yakın ki.
Praslin adası, Coco de mer = deniz cevizi ve Vallee de Mai Milli Parkı
Şeyşeller’in tüm dünyayı etkisine almış olan tek mitoloji objesi, tek efsane ürünü coco de mer, yani deniz cevizi.
Sadece Seyşeller takım adaları içerisinde iki adada yetişebilen, çok özel bir palmiyenin tohumları olan bu cevizin, coco de merin en başta söylenmesi gereken özelliği, dünyanın en büyük, en ağır tohumları olması, tüm bitkiler dünyasında. Bu dev tohum 30 kg ağırlığa çıkabiliyor, her biri ortalama 17-20 kg. Bu dev tohumları üreten dev palmiye ağaçları pek çok dünya rekoruna da sahipler. Bu ağaçlarda oluşan meyveler dünyanın en ağır meyveleri, 40 kg ağırlığa ulaşabiliyorlar. Dişi ağaçların çiçekleri, Hindistan cevizi ağacının da dahil olduğu tüm palmiyegiller ailesinde en büyük olanları. Tohum canlandığında da bir rekor geliyor hemen, ilk sürgün dünyanın en büyüğü, tam 4 metre uzunluğa ulaşıyor ilk sürgün hemencecik.
Bu devleşmiş ağacın, meyvenin, tohumun, çiçeğin, dev ilk sürgünün nedeni izole ada jigantizmi, devleşmesi. Eh, söylemiştik, Seyşeller’de stres yoktur, burası cennettir diye. Bu ağaçlarda da stres 0, sonsuz büyümüşler oley.
Bu muhakkak görülmesi gereken dünyanın en büyük tohumları, yakınlardaki bir adacık ile birlikte takım adaların 3. en önemli adası Praslin (Pralin okunuyor, pralin çikolata gibi)’de yetişiyor sadece. Tüm dünyada sadece buradalar ve 8.000 adet ağaç var toplamda. Biz de günübirlik Praslin adası keyfine imza attık ve bu dev ağaçların mekanı Vallee de Mai milli parkını ziyaret ettik. Burası Unesco dünya mirası listesinde ve çok özenle korunuyor. Bu doğal tropikal ormana 1930’lu yıllara kadar insan eli pek değmemiş. Evet burası cennet içinde cennet ve coco de mer nedeniyle çok da seksi bir yer. Gerçek cennet belki de burası ve belki de Havva Adem’e elma değil de bir coco de mer meyvesi vermiştir, eğer taşıyabildiyse! Bu seksiliğin ve akla Adem ve Havva’nın gelmesinin sebebi dev coco de mer tohumlarının bir kadın poposuna çok ama çok benzemesi. Erkek ağacın bir metre uzunluğa ulaşabilen çiçek saplarının penise benzemesi de cabası. Tek kelimeyle inanılmaz.
Bu ağaçlar ikievcikli, dişi ağaç ayrı erkek ağaç ayrı. Döllenme ve tohumların oluşması için ormanda ağacın hem erkeklerinden hem de dişilerinden gruplar oluşması gerekiyor ve bu da yüzyıllarca insanların hayal gücünü uyarmış. Rüzgarlı havalarda erkek ağacın dişi ağacın yanına gittiği ve 25-30 metre boyunda olan ve yelpaze şeklinde yaprakları 7-10 metre uzunluğa ulaşan bu ağaçların şiddetle seviştiklerine inanılmış. Bu olağanüstü sevişmeye tanık olursa bir insan eğer, ya kör olacağı ya da öleceği varsayılmış.
Coco de mer, deniz cevizi, bu seksi tohumun dünyada nerede yetiştiği 18. yüzyıla gelene kadar bilinememiş. Sadece denizden çıkıp geldiği ve özellikle Maldiv ada plajlarına ulaştığı gözlenmiş. Maldivlere ulaşan bu dev tohumlar ekildiğinde sürgün vermemiş. Çok ağır, kadın poposu görünümünde olduğu için de çok seksi bulunan bu tohumlar tabii afrodizyak kabul edilmişler. Sadece Maldiv adaları plajlarına denizden yüzüp gelen bu tohumlar çok nadir ele geçirilebildiklerinden çok da pahalıya satılmışlar hep. Zamanında bir Kutsal Roma Germen imparatoru bir adedine 4.000 florin ödemiş. Denizden geldiğinden Hint okyanusunun derinliklerindeki bir ormanda yetiştiği ve bu ormanı da Asya’nın zümrüdüanka gibi mitolojik kuşu olan garudanın koruduğuna inanılmış taa ki 1769 yılında Fransızlar Praslin adasını keşfedene kadar.
Bu cennet, cennet tropikal ormanı, ziyaretçilere eşlik eden rehber eşliğinde gezdikten sonra Praslin adasının en güzel plajında Anse Lazio’da yüzme şerefine de nail olduk. Bu plaj da Seyşeller’i gururlandıran noktalardan birisi, her sene dünyanın en güzel plajları listesine girmekte (foto ). Asya ve Pasifik adaları ülkelerinin meşesi sayılabilecek takamaka ağaçları ile birlikte bu plaj o kadar fotojenik ki!
Ve evet, La Digue ve Praslin adaları keşiflerimizden sonra ana ada Mahe’ye döndük son 1 gece daha konaklamak için. Beau Vallon plajında bol bol yüzerek yorgunluğumuzu attık. Ve Seyşeller’deki son günümüzde Mahe adasının panaromalarına son kez baktık, son kez balık yemeklerimizi yedik ve bir akşam üstü uçağı ile İstanbul’umuza döndük.
İşte böyle, dünyanın en cennet, en bakir, en huzurlu tropikal noktalarından Seyşeller’i bir hafta süreyle olsa da deneyimlemiş olmanın keyfi bizim oldu, Seyşeller her zaman anılarımızda, kalbimizde.