Beykoz Cam ve Billur Müzesi, adını Osmanlı döneminde bu semtte kurulan ve devrinin en önemli cam fabrikası olan Beykoz Cam ve Billurât Fabrika-i Hümâyûnu’ndan almaktadır. Müzenin tarihî binası, Mısır Hıdivi İsmail Paşa’nın kapı kethüdası olan ve Sultan Abdülaziz tarafından vezirliğe kadar yükseltilen Abraham Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Abraham Paşa, 19. yüzyılda Beykoz’da bulunan arazisine köşkler, kuşhaneler, havuzlar, tiyatro binası ve ahır yaptırmıştır. Sözü edilen yapılardan günümüze kalan ahır binası, Millî Saraylar tarafından restore edilerek müzeye dönüştürülmüştür. 19. yüzyılın mimari özelliklerini taşıyan U planlı bu taş bina, görkemli yapısıyla özgün müze mekânları sunmaktadır.
Geniş bir koruluk içerisinde yer alan Beykoz Cam ve Billur Müzesi’nin arazisi yaklaşık 360 dönümdür. Müze, egzotik bitkileriyle göz kamaştıran ve 117 farklı türde ağacıyla yeşilin her tonunu barındıran muhteşem güzellikte bir bahçeye sahiptir. Abraham Paşa, Beykoz’daki çiftliğinin bahçesiyle titizlikle ilgilenmiş, o dönemde Osmanlı Devleti’nde bulunmayan bitkiler ve ağaçlar getirip buraya diktirmiştir. Bahçesindeki floranın bu denli çeşitli ve tarihî olması, Beykoz Cam ve Billur Müzesi’ne ayrıca botanik müzesi niteliği de kazandırmaktadır.
Türk cam sanatının gelişim evrelerinin izlenebildiği Beykoz Cam ve Billur Müzesi’nin koleksiyonunda, Türk camlarının yanı sıra Avrupa’da Osmanlı sarayları için üretilmiş eşsiz eserler de bulunmaktadır. Cam sanatının seçkin örneklerinden 1.480 parça eserin sergilendiği müze, 12 tematik bölümden oluşmaktadır.
Müze resmî tatiller hariç, şu an İstanbul’daki en sakin ve eserlere zaman ayrılacak noktalardan birisidir. Özellikle bahçe kısmındaki flora çeşitliliği, Beykoz semtinin İstanbul’un yeşil kalabilen noktalarından birisi olması, yakın zamanda çevresine taşınan Türk-Alman Üniversitesi ile bu nokta ilgi çekici bir hal almaktadır. Aynı zamanda ilgili müze çalışanları sayesinde müze, kendisini bir adım daha öne taşımaktadır. Ziyaretçiler maalesef ki iç mekânda fotoğraf çekememektedirler. Böylesi güzel bir müzenin dış cephesi izleyicilere görsel bir şölen sunmaktadır.
Aynı zamanda dinlenme mekanları olarak kurgulanan kafeleri İstanbullular için bir uğrak noktası olmaya adaydır. Sosyal medya istatistiklerine bakıldığı zaman Milli Saraylar idari bünyesinde olan bu müze kompleksinin reklamının daha çok yapılması ve milli gelire katkı sunması beklenilmektedir.
Yazar: Macit Emre